Editor Yorum yapılmamış

Antropolog Lesley Nicole Braun ile Söyleşi

Nevra Zehra Babürşah

 

Bize kendinizden bahsedebilir misiniz? Lesley Nicole Braun’u akademik seyrinde 
uluslarararası göçmenler ve özellikle Afrikalılar üzerine odaklanmaya çeken özel şey nedir?

2014 yılında Kanada’da Fransızca eğitim veren Montreal Üniversitesi’nin Antropoloji bölümünden doktoramı aldım. Ben zaten Montreal şehrinde doğdum, Kanadalıyım. 2009’dan beri Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti olan Kinşasa’da araştırma yapıyorum. Şimdi aynı zamanda İsviçre’nin Basel Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum ve İsviçre Ulusal Bilim Vakfı ‘nın bursuyla bir araştırma projesi yönetiyorum.

Doktora çalışmamda  Kinşasa’daki kadınların gösteri etkinliklerine odaklandım  ve yaptıkları halk danslarının hem vücut hareketi olarak hem de sembolik yanlarıyla nasıl kent yaşam deneyimin inşasına katkıda bulunduğunu inceledim. Bu araştırmanın sonucu olan Congo’s Dancers: Women and Work in Kinshasa (‘Kongo’nun Dansçıları: Kinşasa’da Kadınlar ve Çalışma Hayatı’) adlı kitabım bu yıl Wisconsin Üniversitesi yayınevi tarafından basılacak.

Kinşasa’da bu çalışmamı yaparken oturduğum mahallede yaşayan ve bavul ticareti yapan birçok kadınla yakınlık kurdun. Bu yeni araştırma konusuna ilgim bu kadınlarla yaptığım konuşmalardan gelişti.

Batı Afrikalı kadınların hem kendi çevrelerinde hem de uzun menzilli ticarete katılmalarının uzun bir tarihi var. Ama bu Orta Afrialı, özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki kadınlar için doğru değil. Onlar ancak yakın bir zamanda uluslararası ticarete katılmaya başladılar. Kongolu kadınların bir süreden beri ticaret için Togo ve Angola gibi yakın ülkelere giderek mutfak eşyaları ve pagnes ya da wax denen renkli parlak baskılı pamuklu kumaşlar satın almaya başlamıştı. Bu mallar Çin’de imal ediliyordu, ama uzun zamandan beri geliştirilmiş olan ticaret ağları ve toptancılarla ilişkileri yüzünden bu Batı Afrika ülkelerine daha ucuza geliyordu ve Orta Afrika’ya oradan ithal ediliyordu. Ama Kinşasa’dan Dubai ve Türkiye’ye doğrudan uçuşlar başladığı zaman gözü pek girişimciler bu Batı Afrikalı aracıları devre dışı bırakmanın yollarını araştırdılar ve kendi bağımsız toptancı ağlarını oluşturdular. Çin 2000li yıllarda tüccarların sık gittiği bir yer haline geldi. Bunun nedeni Guangzhou şehrine doğrudan uçuşların başlaması, biletlerde bagaj haklarının yüksek olması, bir de Çin’e vize almanın kolay olması idi. Türk Hava Yolları Afrika ile Çin arasındaki ticaretin gelişmesinde özel bir rol oynadı, çünkü Kongo gibi ülkelerden haftada birkaç kez uygun fiyatlı doğrudan uçuşlar başlattı.

Çoğu iş ziyareti iki hafta sürüyor ve İstanbul’a ya da Guangzhou gibi şehirlere yapılıyor. Aranan ürünler ise çeşitlilik gösteriyor. Örneğin, postiş saç, kumaş ve giysi, ayakkabı, çanta, ev aletleri, ev dekorasyonu ve yapı malzemeleri en yaygın ihracat ürünlerini oluşturuyor.

Bazı tüccarlar mağazalarında satmak üzere büyük miktarda mal alıyor, ama çoğu tüccar daha küçük ölçekte çalışıyor, gayri resmi olarak evlerinden tanıdıklarına ve eşe dosta satış yapmak için mal alıyor. Bu yüzden çeşit çeşit tüccar var. Ne alıp sattıkları ne kadar sermayeleri olduğuna bağlı. Örneğin, kimi kadının ticareti kendi valizlerinde uygun fiyata aldıkları ayakkabı ve sandalet getirmek; başka kadınlar ise pahalı pahalı mobilya ve yapı malzemeleri alıp onlarla bütün bir 40-foot konteyneri doldurabiliyor.

Ticari girişimlerin ölçeği nasıl değişik oluyorsa bu işle uğraşan kadınların arasında da büyük farklar var. Bazı kadınların işi sadece ticaret, bunu tam zamanlı olarak yapıyorlar; bazı başka kadınlar ise öğretmen veya memur, ek gelir elde etmek için ithalata girişiyor.

Ben çalışmamda Afrika kıtası ile Çin, şimdi de Türkiye arasında ticaret yapan kadınların yaşamlarını inceliyorum. İlgilendiğim konulardan bir tanesi, bu kadınların yerleşik koruma/kollama ilişkileri içinde şekillenen yerli ithalat düzenleri içinde nasıl kendi yollarını bulduklarını anlamak. Bir de, Kovid pandemisinin ve fiyat artışlarından dolayı satışlardaki azalmanın tedarik zincirine olumsuz etkisi var mı diye araştırıyorum.

 


Çin’de satılan postiş saçlar. Bu Çinli satıcı Lingala dilinde iletişim kuruyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin resmi dillerinden biri olan bu yaygın Afrika dilini dükkanını ziyaret eden satıcılardan öğrenmiş.

 

Araştırmalarınızda, çalışan kadınların kendi ülkelerindeki toplumları nasıl değiştirdiklerini
gözlemliyorsunuz. Ticaretin daha çok erkeklere özgü bir meslek alanı olarak algılandığı bir
dünyada, tüccar Kongolu kadınların yaşadığı zorluklar yada avantalar nelerdir?

Afrikalı kadınların geçmişte de ticarette faal bir rol oynadıkları bilinir, en çok da pazar yerlerinde hâkim durumda olurlar. Batı Afrika’da pazarlarda başı çeken kadınlara “pazar kraliçesi” denir. Ama Afrika’nın değişik taraflarında kadınlarla erkekler ticaret hayatına başka şekillerde katılıyor, bu da hem o bölgedeki eski ticaret alışkanlıklarına hem de koloni döneminin getirdiği yeniliklere, bu ilişkileri nasıl değiştirdiğine bağlı oluyor. Bugün insanları zorlayan daha başka ekonomik baskılar var ve bu yüzden daha çok sayıda kadın ailelerini desteklemek için ticarete atılıyor.

Giriştikleri işler sayesinde, kadınlar çocuklarını okula gönderebiliyor, daha geniş bir aile çevresine destek olabiliyor; bağış ve hediyeler yoluyla kazançlarından başkalarını da faydalandırıyor, böylece içinde yaşadıkları toplulukların etkin üyeleri olarak yaşıyor. Ayrıca, pek çok yerde dayanışma grupları oluşturarak bilgi değiş tokuşu yapıyor, işleri için başkalarına danışıyor, öğüt ve öneriler alabiliyor.

Akra, Nairobi veya Lagos gibi Afrika şehirlerinden farklı olarak, Kinşasa’da kayda değer bir ekonomik orta sınıf daha geç tarihte ortaya çıktı. Yine de 12 milyonluk bir mega kent olan Kinşasa’da şu anda önemli bir ekonomik orta sınıf oluşuyor ve bu gelişmede ticaret yapan kadınlar başı çekiyor. Kongo’nun tüccar kadınları hem yeni aile yapılarının hem de yeni sosyal sınıfların oluşmasında ön safta yer alıyor. Bu yüzden bu bölgelerde “kayıtlı” ve “kayıt dışı” tabirleri ile anılan istihdam biçimleri arasındaki hareketleri ve ilişkileri anlamak için önemli bir grup oluşturuyorlar.

 

                                                                                                                                                                  Guangzhou’da toptan giyim eşyaları ticareti.

 

Çin’de yaşayan ve ticaretle uğraşan Kongolu kadınlar üzerine araştırma yapmayı
bıraktıktan sonra İstanbul’da yaşayan tüccar Kongolu kadınlar üzerine çalışmaya
başlamanızın sebebi nedir? Çin’e giden Afrikalılarla Türkiye’ye gelen Afrikalılar arasında ne
gibi bir benzerlik veya devamlılık var?

Pandemi ortaya çıktıktan sonra Çin oturma izni olmayan herkese kapılarını kapadı. Bu yüzden Afrikalı tüccarlar ülkede iş yapamaz hale geldi. Her ne kadar Çin’in bu güney bölgesinde lojistik hizmetler sunan pek çok aracı şirket ve nakliyeci varsa da, tüccarların çoğu sipariş ve nakliyede sorunlarla karşılaşmamak için şahsen gelmeyi ve mallarını kendileri seçmeyi tercih ediyor. Bu yüzden, bugün daha fazla sayıda Afrikalı tüccar ticaret için Dubai veya İstanbul’a gidiyor (bu iki şehir pandemiden önce de tüccarların gittiği yerlerdi, ama en iyi fiyatlar Çin’de bulunur diye düşündüklerinden en çok oraya gidiyorlardı).

Bir araştırmacı olarak bu şehirlere başından beri ilgi duydum, şimdi de bu üç şehrin birbirinden farklı ticaret şekillerini araştırıyorum. Gunagzhou’da da İstanbul’da da tüccarlar toptan satış mağazalarına yakın olan uygun fiyatlı otellerde konaklıyor. Afrikalı tüccarlar Beyazıt’a yakın olan Aksaray metro durağı civarını tercih ediyorlar ama ülkelerine ithal edebilecekleri başka ürünler bulmak için İstanbul’un ve Türkiye’nin başka yerlerine de gidiyorlar. Bu semtlerde kendi adetlerine uygun yemekler yapıp satan birçok Afrika lokantası var, ama çoğu, yerli mutfağı keşfedebilecekleri İstanbul lokantalarını tercih ediyor. Türkiye’de de Çin’de de böyle olduğunu gördüm. Bu açıdan bakıldığında, bir kültürler karşılaşması ve tanışma gerçekleşiyor, tüccarlar ülkelerine, tanıdıklarıyla ve aileleriyle paylaştıkları yeni anlayışlar ve deneyimlerle dönüyor. Yeni durumlarla karşılaşma aynı şekilde yerli toptancı ve tüccarlar arasında da yaşanıyor. Dolayısıyla, ticaret ilişkileri başka mekanlarda da algıları şekillendirebilecek önemli karşılıklı etkileşim anları oluşturuyor.

 

                                                                                                                         Beyazıt’ta otel odasında dinlenme ve namaz.

 

Her iki yerde de, tüccarlar bu şehirlerde kalıp yaşamaya ilgi duymuyor. Sadece alışveriş için geliyorlar. Bu şehirler arasında gidip gelen tüccarların sayısı çok, bu yüzden  ekonomilerine epey bir katkıda bulundukları düşünülebilir (örneğin, Guangzhou’nun Xiaobei semtinde Afrikalı tüccarları ağırlamak için açılmış düzinelerle otel var. Ama şimdi pandemi yüzünden bu oteller kapalı.)

Çin, Dubai ve Türkiye’den ithal edilen ürünlerin kalitelerinin ve fiyatlarının karşılaştırması bitmez tükenmez bir konuşma konusu. Genel olarak, Çin’de her türlü mal en uygun fiyatlarla tedarik edilir diye yaygın bir kanı var; ayrıca değişik kalitelerde mal bulmak da mümkün. Örneğin, bazı tüccarlar yüksek kaliteli deri ürünleri satın alabilecek müşteri tabanına sahip, başkaları ise daha az para harcayabilen müşteriler için daha ucuz ürünler talep ediyor. Üstelik Çin’de genellikle tüccarlar için sadece büyük miktarlarda değil perakende alım yapmak da mümkün. Buna karşılık Türkiye’deki toptancılarını birçoğu sadece büyük miktarlarda satış yapmak istiyor. Bu da belli bir maldan fazla miktarda almak istemeyen Afrikalı tüccarlar için caydırıcı bir etken oluyor. Bundan başka, Afrikalı tüccarların çoğu Türkiye’deki tekstillerin Çin’dekilerden daha pahalı olduğunu düşünüyor (ama bunun kaliteyle de ilgisi olabilir).

Müslüman olan Afrikalılar İstanbul’da kendilerini rahat hissediyor. Birçok esnafın namaz kılmak için müşterilerine sakin bir köşe temin ettiğini kendim gözlemledim. Müslüman olmayan Afrikalılar da İstanbul’da kendilerini rahat hissettiklerini, karşılaştıkları bu yeni dini ortamda yabancılık çekmediklerini söylüyor.

İletişim biçimleri de, çoğu toptancı mağaza sahipleri ile Afrikalı tüccarlar birbirleri ile çok sınırlı bir İngilizce anlaşabildikleri ve “hesap makinesi dili” yoluna başvurdukları düşünülürse, oldukça ilginç bir araştırma alanı. Müşterilerinden değişik Afrika dillerini öğrenen çok sayıda mağaza çalışanı var. Örneğin, Lingala (Kongo dili) konuşan birçok Çinli esnafla karşılaştım. İstanbul’da da benzer bir şeye rastladım. Toptancı pazarlarında çalışan bazı insanlar, müşterilerinin en sık konuştuğu dillerde hizmet verme yetkinliklerini geliştiriyor. İş görüşmelerinde farklı kültürel tarzlara uyum ve aşinalıktan bahsetmiyorum bile.

Türkiye’de olsun de Çin’de olsun satıcılarla Afrikalı müşteriler arasında gelişen ilişkileri izledim. Yemekler paylaşılıyor, insanlar birbirini daha yakından tanımaya başlıyor.

 

       
Çin’in Guangzhou şehrinde birçok Afrikalı tüccarın kaldığı bir otel. Genellikle otel personeli, malların uçak yolculuğu için hazır edilmesine yardım ediyor.

 

Pandemi döneminde E-ticaret büyük bir ivme kazandı. Fakat lojistik sektörü de diğer
sektörler gibi Covid-19’dan olumsuz etkilendi. Taşımacılık faaliyetlerinin kısıtlanması ve ücret
artışları Kongolu kadınların ticaretini nasıl etkiledi?

Pandemi boyunca Kongo ve Gine’deki tüccar kadınlarla sosyal medya yolu ile ve düzenli telefon konuşmaları ile iletişimimi sürdürdüm. Seyahat imkanı sınırlandığı halde ticaret yapmaya devam edip etmediklerini sordum. Konuştuğum çoğu kadın sadece eskiden almış olduğu ürünleri sattıklarını söyledi. Uzaktan aracılar yoluyla sipariş verip mal alan kadınların sayısı çok azdı. Pek çok tüccarın banka hesabı veya WeChat (Çin uygulaması) hesabı olmadığı için, Kongo gibi ülkelerden Çinli toptancılara sipariş vermek daha zor oluyordu. Ama şimdi Türkiye’de olsun Çin’de olsun birçok mağaza çevrimiçi satışlarda kolaylık sağlamaya başladı. Para genellikle komisyon alan bir aracı kurum sayesinde transfer ediliyor. Pek çok Afrikalı tüccar çevrimiçi sipariş vermeden önce o toptancı ile bir iş ilişkisi kurmuş olmayı tercih ediyor. Çevrimiçi sipariş verirken yanlış anlama yaratabilecek çok fazla durum var; birçok tüccar yanlış boy, renk veya model gönderiliyor diye şikâyet ediyor. Nakliye masraflı olduğu için, iade genelde imkânsız oluyor. Bu yüzden, çoğu tüccar bu işi şahsen gelerek yapmayı ve bizzat denetlemeyi tercih ediyor.

İthalat-ihracat faaliyetlerine karışan çok değişik tipte insan ve kurumdan oluşan karmaşık bir zincir var. Yolcu bileti ve kargo hakkı satan havayollarından tutun da seyahat vizesini veren kişilere kadar, bu uluslararası ticaretten fayda gören geniş bir insan ağı bulunuyor. Aracı acentelerden gümrük memurlarına, bu girişimcilere hizmet veren otel ve lokantalara, hepsi bu sektörün bir parçası.

Pandeminin ortaya çıkardığı en büyük zorluk şişirilmiş nakliye maliyetleri oldu. 2022 Mart ayında İstanbul’dan Kongo’ya hava nakliye ücreti bir kilo için 12-15 dolar arasında değişiyordu. Halbuki bir yıl önce bu fiyatlar bir kilogram için 9 dolar civarındaydı. Aynı şekilde, nakliye konteynerlerinin fiyatları da büyük ölçüde arttı. Geçen yıl İstanbul’dan Batı Afrika’ya 40 foot (12 metre) bir konteyner göndermek aşağı yukarı 3000 dolara mal olurken, bugün bu fiyat 10.000 doların üzerine çıktı. Bu artışa rağmen tüccarlar iş için İstanbul’a gelmeye devam ediyor. Seyahat ve nakliye masrafları hangi noktada bu ticareti imkânsız kılacak kadar yükselmiş olacak bilemiyorum.

 


Beyazıt’ta ticaret.

 

Çeviri: Erdem Kayserioğlu