Editor Yorum yapılmamış

Dr. Bilge Çağatay ile Söyleşi

Nevra Zehra Babürşah

 

Türkiye, 90’lı yıllarda yurt dışına öğrenci gönderen bir ülke iken günümüzde yabancı uyruklu öğrencilere kapılarını açan ve özellikle Sahra altı Afrika ülkelerinden yüksek öğrenim için (lisans, yüksek lisans, doktora, tıpta uzmanlık, araştırma) için gelen öğrencilere ev sahipliği yapan bir ülke konumuna geldi. Türkiye’nin Sahra Altı Afrikalı öğrencilere eğitim imkânı vermesi, Türkiye- Afrika ilişkilerinde siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel alanlarda etkiler oluşturuyor…

Farklı kültürleri tanıyabilen, anlayabilen, farklılıklara saygılı ve hoşgörülü olan bir Türkiye’nin Sahra altı Afrika’dan gelen veya diğer yabancı uyruklu öğrenciler için daha cazip bir yer haline geleceğini düşünüyorum.

Konuyu, İstanbul Aydın Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Bilge Çağatay ile Türkiye’de eğitim gören Sahra altı Afrikalı öğrencilerin durumu ve Türkiye-Afrika ortaklığının güçlendirilmesi başlıkları altında konuştum.

Dr. Çağatay, aynı zamanda Kadir Has Üniversitesi’nin ev sahipliğini yaptığı ve Prof. Mahir Şaul’un yürüttüğü TÜBİTAK projesi “Türkiye’de yaşayan Sahra Altı Göçmenler” araştırma ekibinde araştırmacı olarak görev alıyor ve İstanbul’da okuyan Sahra altı Afrikalı Öğrenciler ile ilgili çalışmalar yapıyor.

 

Bilge Çağatay kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?

1999’da Marmara Üniversitesi İktisat Bölümünden mezun oldum. Aynı yıl Kadir Has Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Kadir Has’ın ilk asistanıydım ve orada Finans ve Bankacılık alanında yüksek lisans yaptım.  Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde İktisat Politikasında doktoramı tamamladım. Doktoramı bitirdikten sonra 2010 yılında öğretim görevlisi, 2012 yılında da öğretim üyesi oldum. Kadir Has’ta 1999 ile 2019 yılları arasında hem ekonomi hem de uluslararası ticaret bölümünde 20 yıl çalıştım. Son iki yıldır da İstanbul Aydın Üniversitesinde Uluslararası Ticaret ve Finansman bölümündeyim. Çalışma alanım uluslararası ticaret, küreselleşme, Avrupa Birliği, Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri. Ancak 21. yüzyıl koşullarına bağlı olarak hayatımıza zorla giren konular var. Bunlar iklim değişikliği, göç ve yapay zeka. Göç, bu başlıklardan ilgimi çekenlerden bir tanesi. Göçün uluslararası ticaret ile ilgisi çok önemli. Bir başka konu iklim değişikliği. Bunun da göç ile bağlantısı var çünkü Dünya Bankası 2050 yılında 216 milyondan fazla insanın iklim değişikliği yüzünden göç edeceğini belirtiyor. Bir araştırmacı olarak bunların Türkiye’ye ve dünyaya olan etkilerini merak ediyor ve araştırıyorum.

Aynı zamanda Kadir Has Üniversitesinin ev sahipliğini yaptığı ve Prof. Mahir Şaul’un yürütücülüğünü yaptığı TÜBİTAK projesi  “Türkiye’de yaşayan Sahra altı Göçmenler” ekibindesiniz. Siz bu projenin neresindesiniz?

Mahir Hoca, Sahra Altı Afrika’dan Türkiye ve Akdeniz Bölgesine olan göçü inceliyor. Bu proje Sahra Altı Afrika’dan gelen göçü her yönüyle ele alıyor. Ben daha spesifik bir konuda çalışıyorum. Öğrenci göçünü inceliyorum. Afrikalı öğrencilerle ilgili olan değişimi Kadir Has Üniversitesi’nde fark etmiştim. 2018 yılından itibaren de bu konu üzerine çalışmaya başladım. Sahra altı Afrika’dan gelen öğrenci sayısı Kadir Has’ta fazla değildi, ama dikkat çekici karakterler vardı. Mesela bir tanesini hiç unutmam, genetik bölümünde doktora yapan Nijeryalı bir öğrencimizdi ve yaşı çok ileriydi, evliydi ve 2 çocuğu vardı. Kadir Has Üniversitesi’nde Prof. Kemal Yelekçi ile birlikte TÜBİTAK’tan proje almışlardı. Çok enteresan hayat hikayeleri öğrenmeye başladım. Sonra rakamlara bakınca Türkiye’de Sahra altı Afrika’dan gelen öğrencilerin -özellikle 2013 yılından itibaren- giderek arttığını fark ettim. En büyük sayıda  Afrikalı öürencisi olan üniversitelerden bir tanesi Bahçeşehir Üniversitesi, bir tanesi de İstanbul Aydın Üniversitesi’ydi. Bahçeşehir Üniversitesindeki uluslararası öğrenci koordinatörleri ile görüştüm ve öğrencilerle anket ve mülakatlar yaptım. Şimdi İstanbul Aydın Üniversitesi’nde bambaşka bir cephe açıldı. İstanbul Aydın Üniversitesi Afrikalı öğrenci sayısında Bahçeşehir Üniversitesi’nin de önüne geçmiş vaziyette. Bu üniversite bünyesinde çalıştığım için kolaylıkla öğrencilere ulaşabiliyorum, anket yapabiliyorum, yakın olmanın kolaylıklarından faydalanarak bu araştırmayı yürütüyorum. Mahir Hoca’nın projesini Kadir Has’ta bir duyuru vasıtasıyla öğrendim ve yanına gidip tanıştım. Ben zaten böyle bir şeyi çalışıyorum, sizin projenize de dahil olabilir miyim diye. O şekilde çalışmaya başladık. Mahir Hoca, öğrenci konusunu araştıran birilerinin olmadığını söyledi. Bu konuda araştırma yapılırsa ve bir yayın çıkarılırsa enteresan ve güzel bir bilgi olacağını ifade ettiği için ben de bu projeye öğrenci çalışmalarıyla katılıyorum.

Bir araştırmacı olarak Sahra altı Afrikalı öğrenciler üzerine çalışmalarınızda neler gözlemlediniz? Türkiye’yi seviyorlar mı, neden tercih etmişler, kalmak istiyorlar mı?

Öğrencilerle yaptığım anketlerde sorduğum temel soru şu; Türkiye’yi neden tercih ediyorlar? Türkiye bilinçli tercih edilen bir yer mi, yoksa bir basamak olarak kullanılan bir yer mi? Bunu araştırabilmek. Bunu araştırabilmenin yolu da, hem Türkiye’yi nasıl bulduklarını, hem de sonrası için planlarını sormak, iki açıdan bilgi almak. Ben bazı öğrencilerle mülakat yaptım, bazılarıyla da anket yaptım. Cevapların çoğunluğu Türkiye’yi arkadaşlarından öğrendikleri yönünde. Diğer bir kaynak ise Türkiye’nin dizi filmlerinin etkisi ve Türkiye’ye olan aşinalıklarının artmış olması. Bunu Kamerunlu öğrencilerden ve Nijeryalı öğrencilerden çok fazla duydum.

Bu noktada Türkiye, başka ülkelerde yayınladığı dizi ve filmleriyle reklamını yapıyor diyebilir miyiz?

Kesinlikle… Hatta Sahra altı Afrika’nın dışında da Endonezyalı yüksek lisans öğrencim var. Endonezya’da da Türk dizileri popülermiş ve tezini Türk dizileri ile ilgili yapmak istiyor. Dolayısıyla da Türk dizilerinden bir aşinalık ve Türk üniversitelerine girişin nispeten Avrupa’daki ve Amerika’daki üniversitelere göre daha kolay olması gibi nedenler ön plana çıkıyor, Türkiye’nin neden tercih edildiği konusunda…

Peki, Türkiye Afrikalı öğrencilere burs veriyor mu?

Türkiye’nin burs verdiği yerler var ama mesela İstanbul Aydın Üniversitesi’ne baktığınızda herkes parasını kendisi ödüyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nde var burs alan öğrenciler. Kadir Has Üniversitesi’nde doktora bursu alan öğrencileri gördüm, ama onun dışındakiler de kendi parasını ödüyordu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Güney Afrika’dan gelen öğrenciler vardı ve Güney Afrika’nın kendi hükümeti burs veriyordu. Sahra Altı öğrencilerinin Türkiye’yi tercih etme nedeni burstan ziyade burada başvuru koşullarının kolay olması. Öğrenci buraya YÖS ile giriyor. Öğrenci, YÖS sınavından geçtiği takdirde istediği bölüme yerleşiyor. Lisans derecesi ya da lisans üstü eğitim amacıyla üniversiteye başvurmak ve yerleşmek yabancı öğrenciler açısından Türkiye’de kolay. Temel tercih nedenlerinden bir tanesinin bu olduğunu anketlerden de mülakatlardan da görüyoruz.

Bir başka nokta, anketlerde ‘yakın gelecekte nerede yaşamayı planlıyorsunuz’ sorusunun cevabı olarak Avrupa’ya gitmek isteyen, Amerika’ya gitmek isteyen, Asya’ya gitmek isteyen, Türkiye’de kalmak isteyen ve kendi memleketine dönmek isteyen şeklinde gruplara ayırdığımızda, kendi memleketine gitmek isteyenlerin dışında ikinci başlık Türkiye’de kalmak isteyenler. Türkiye’de kalmak isteyenler neredeyse Avrupa’ya ve Amerika’ya gitmek isteyenlerle aynı sayıda. Biz üniversite eğitimini kalifiye eleman olarak nitelendirdiğimiz için bu göçmen grupta yüksek eğitimli olan insanların, burada yaşamaya devam etme arzusu olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla da bunun arkasındaki unsurların hem takip edilmesi hem de gelecekle ilgili bu konudaki projeksiyonların yapılması gerekiyor. Bizi ne bekliyor, biz bu öğrencilere istedikleri hayatları verebilecek miyiz? Bir başka nokta, özellikle kız ve erkek öğrenci ayrımına baktığımızda, kız öğrencilerin Türkiye’ye gelirken korkmamaları. Yabancı bir ülkede kadın olarak yaşamanın zorlukları olduğu doğru. Buna karşın Türkiye’ye gelen kız öğrencilerin böyle bir endişe taşımadığı görülüyor. İstanbul Aydın Üniversitesinde Sahra altı Afrika’dan Kamerun, Somali ve Nijerya’dan en fazla öğrenci geliyor. Mesela İstanbul Aydın Üniversitesi uluslararası ofisiyle görüştüğümde bu sene bir aileden beş öğrenciyi aynı anda kaydetmişler dediler.  Sahra altı Afrika’dan eğitim amacıyla bir göçün gelmesiyle birlikte istihdam sorusu beliriyor. Öğrenci olarak gelen göçmenlerin bir kısmının yurt dışıyla bağlantıları var. Örnek veriyorum, Kanada’da, Hollanda’da abisi, ablası, amcası, dayısı olan insanlar var. Ama bir taraftan da burada kalmayı düşündüklerini de söylüyorlar. Kendi ülkesine dönmek isteyenler konusunda bir istisna Güney Afrika olabilir. Güney Afrikalı öğrencilerle yaptığım görüşmelerde tamamının bölümlerini bilinçli olarak seçtiklerini öğrendim. Güney Afrika hükümeti hem burs veriyor hem de eğitim alanları konusunda yönlendirme yapıyor. Türkiye ile olan ticari ve ekonomik ilişkiler de öğrencilerin seçimlerinde etkili olabiliyor. Arçelik, mesela, Güney Afrika’da bir yatırım yaptı, öğrencilerin birçoğu orada staj yapmış, dolayısıyla da bilerek gelmişler ve geri dönmek istiyorlar. Kendi ülkelerinde mühendis ve sosyal bilimci olarak çalışmak istiyorlar. Onun dışında Somali, Nijerya ve Kamerun için aynı şeyi söyleyemeyiz. Tabii anket sayısının artması, analizimin genişlemesini sağlayacak. Ne kadar kişi ile görüşürsek ve ne kadar çok bilgiye ulaşırsak aradaki ilişkileri incelememiz de o kadar kolay olacak. Mesela sorulardan birkaçı anne-babanın eğitim düzeyi ya da yaşadıkları bölgeler. Genel teoriye baktığımızda, insanların ebeveynlerinin eğitim düzeyi yüksek olunca kendi eğitim düzeyleri ve gelir seviyeleri de yükseliyor. Aradaki bu korelasyonu kontrol edebilmek için çok fazla öğrenciye ulaşmam lazım. Yavaş yavaş anketleri tamamlamaya gayret ediyorum.

Güney Afrika öğrenciye Türkiye’de okuma imkânı sunuyor, okul ücreti  ve diğer ihtiyaçlarını karşılıyor; bunun karşılığında eğitimini bitirdikten sonra ülkesine dönmesini ve hizmet etmesini istiyor yani…

Evet, verdiği burs miktarı da Bahçeşehir Üniversitesi’nin o zamanki ücretleri neredeyse Kadir Has Üniversitesi ile aynıydı. Hem okulun ücretini ödüyor hem de aylık olarak 1.600 TL. harçlık veriyordu 2018 yılında. Öğrencilerin birçoğu bana şunu söylemişti: “Bu para bize burada fazla geliyor, bir kısmını ailelerimize gönderiyoruz.” Dolayısıyla da Güney Afrika Hükümeti, öğrencilerin çok bilinçli olarak yetiştirilmesini sağlıyor. Seçtikleri bölümlerde de demek ki mühendise ve finansçıya ihtiyaçları var ve bu bölümlere yönlendiriyorlar öğrencileri.

22 Ekim 2021’de DESK’in düzenlediği Türkiye-Afrika Ekonomi ve İş Formunun 3.sü yapıldı ve basın toplantısında kalkınma ve ekonomik entegrasyon için Türkiye ile Afrika arasındaki ortaklığın güçlendirilmesi amacını açıklayan ortak bir bildiri yayımlandı.  Türkiye-Afrika ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi çalışmalarının 1999 yılında başladığını  biliyoruz. 2007 yılından sonra ise Sahra altı Afrika ile ticaretin canlandırılması için -lojistik sorunlarına rağmen- Türk yatırımcılar, ihracat yapmaya başladı. İktisatçı olarak Türkiye ile Afrika arasındaki ticari ilişkilerinin gelişmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dediğiniz doğru, o yıllarda başladı. Ama esas değişimin 2010 yılından sonra olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa Birliği ile olan Gümrük Anlaşması nedeniyle dış ticaretimizin neredeyse yarısını Avrupa ülkeleri ile yapıyoruz. Fakat Türkiye 2010 yılından sonra dış politikasıyla birlikte ticaret politikasını da değiştirdi. O zaman Ahmet Davutoğlu başbakandı ve Yeni-Osmanlıcılık görüşleri etkisi altında, yani  eskiden Osmanlıların hakim olduğu bölgelerle dış ilişkiler ive ekonomik ilişkileri kuvvetlendirmek için atılımlar yapılmaya başlandı. Öne çıkanlar Orta Doğu ülkeleri ve Afrika ülkeleriydi. Türkiye’nin zaten Kuzey Afrika ülkeleriyle bir ticareti vardı, esas Sahra altı Afrika ülkeleriyle ticari ilişkilerde yoğunlaşmaya başladık. Bunun için en temel şeylerden biri lojistik faaliyetleri geliştirmekti. En önemli atılım Türk Hava Yollarının birçok destinasyona uçuş koymaya başlaması oldu. Bugün Afrika’da THY 39 ülkede 60 noktaya sefer düzenliyor. Tüm bunlar uzak mesafeli uçuşlar ve düzenli olarak buralara uçuşlar var. Uçuş konmasının nedeni tabii ki lojistik faaliyetlerinin arttırılmasıydı. Mal ve yolcu taşımacılığını en yoğun yapabileceğiniz yollardan bir tanesi deniz taşımacılığı, ikincisi ise hava yolu taşımacılığı. Çünkü Afrika’nın birçok tarafına karayoluyla ulaşmanız mümkün değil. Deniz yolu taşımacılığında korsanlık faaliyetleri ve limanlarla ilgili sıkıntılar havayolu taşımacılığına yönlendirdi. Ticari bağlantıların temelinde lojistik bağlantılar yatıyordu ve bu bağlantılar sağlandı. Ticaretin arttığını görüyoruz. Bu arada da Türkiye’nin kültürel ve sosyal ilişkileri artırmak amacıyla Türkçe Olimpiyatları ya da Türk okullarının açılması gibi bir yapılanma içerisine de girdiğini görüyoruz. Sonuçta Türkiye’nin Afrika ile ticareti arttı. Ama bunun maalesef potansiyeli yakalayamadığını da görüyoruz. Afrika büyük bir pazar ve Türkiye bu pazardan gereken payı alamıyor. Sahra altı Afrika’nın geleceğine ilişkin tahminlere bakıldığında, 2050 yılında 21 yaş ortalaması ile dünyanın en genç nüfusuna sahip olacak. Şu anda Avrupa’nın yaş ortalaması 40-45 civarında. Artık Avrupa birliği içerisindeki ülkeler ve Japonya, 2050-2060 yıllarında en yaşlı nüfusa sahip ülkeler olacak. Bu arada Çin, 2030’dan sonra hızlıca yaşlanıyor. Türkiye çok genç bir nüfusa sahip ama o da hızla yaşlanıyor. Hindistan, Türkiye’ye ve Çin’e nazaran daha genç bir nüfusa sahip olacak.  Sahra altı Afrika’da 1.1 Milyar insan var.  Burada büyük bir nüfus var. Bu nüfusun içerisindeki genç nüfusun artmış olması, teknolojik hizmetler, mal veya diğer birçok hizmetlerin karşılanması gerektiği için büyük bir pazar oluşturacak. İşte bu noktada Türkiye’nin doğru bağlantılarla Afrika’daki o genç nüfusun oluşturacağı talebi karşılaması gerekiyor.

Bunun için birçok problem var. Mesela, ödeme kolaylıklarının sağlanması, para transferlerinin sağlanması.  Afrika’da internet kullanımının az olması, hâlâ alt yapı yatırımlarının yeterli olmaması, birtakım sorunlar doğuruyor. Ama bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar var. Paypal’ın ödemeler üzerine Afrika için yaptığı ekstra uygulamalar var. Hızlı ticareti geliştirebilmek için yeni ödeme yöntemleri geliştiriyorlar. Finansörlerin de Çin tabanlı olduklarını gözlemliyoruz. Çin bir taraftan Afrika ile ticaret yapmak istiyor. Afrika’nın ham madde zengini olan ülkeleriyle Çin, yatırım yaparak ticari faaliyetlerini arttırmak istiyor.  Ama bunun için de tabii ödeme yöntemlerini iyileştirmesi gerekiyor.  Bu da yatırım yapma anlamına geliyor. Burada Türkiye Afrika’da tek başına yer almıyor, rakipleri var. Avrupa da aynı şekilde, Afrika ile uzun yıllar öncesine dayanan koloniyal bağlantısı var. İngiltere’nin, Fransa’nın, Portekiz’in eski sömürgeleriyle bağlantıları hali devam ediyor, her ne kadar bu ülkeler bağımsız olsalar da hâlâ ticaretleri devam ediyor. O yüzden ben, Türkiye’nin burada var olan kültürel, ekonomik ve ticari ayrıcalıklarını kullanarak daha fazla ticaret yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu potansiyeli kullanabilmenin yollarından biri de Türkiye’de eğitim gören öğrenciler. Bu öğrencilerin hem kendi ülkelerini hem de Türkiye’yi tanımaları iki bölge arasında bir köprü oluşturmalarını sağlayacak. Eğer doğru politikalar uygulanabilirse hem Türkiye hem de Afrika ülkeleri kazan-kazan stratejisi ile başarılı olacak diye düşünüyorum.